Profil fotoğrafı

Kentsel Tasarımcılar

  • Herkese Açık Grup
  • 2 yıl 9 ay önce
  • 10

    Gönderiler

  • 37

    Üyeler

İstanbul ülkeye zarar mı veriyor? Megalopolis ve tehlikeleri.

Güncel Haberler Forumlar Kentsel Tasarımcılar İstanbul ülkeye zarar mı veriyor? Megalopolis ve tehlikeleri.

son güncelleme tarihi: Kentsel Tasarımcılar 1Dilara Uysal yıl ay önce
2 sesler
1 yanıt
  • Yazar
    Gönderiler
  • #3693
    Kentsel Tasarımcılar 2Eylül Dikeç
    Katılımcı

    Herkese Bilim Teknoloji dergisi yazarı Doğan Kuban, İstanbul’un Türkiye’nin gelişmesine nasıl zarar verdiğini nefis bir dille anlatmış. Paylaşmadan edemedim… Yorumlarınızı bekliyorum.

    “Çelişik gibi görünen bu söz, İstanbul?un bir çok alanlarda örnek ve öncü olduğunu yadsımak için değildir. İstanbul?un başını alıp gitmesi, ülkeye yayılması gereken çağdaş davranışların, teknolojinin önünü kesiyor. Halkı ve işverenleri kendine çekip, çağdaş etkinlikleri inhisarına alıyor.

    İstanbul ulaştığı megalopolis boyutlarıyla, ülkenin vücudunun taşıyamayacağı bir koca kafa haline dönüşen, ekonomik etkinliğin yurt yüzüne dengeli yayılmasına engel olan ve Anadolu halkının topraklarını terk ederek ülke tarımını dış dünya pazarına dönmeğe zorlayan, ve sonuçta uluslararası sermayenin aşağı düzeyde bir ortağı olarak fakir halkı tüketici olmaya teşvik eden, giderek Türkiye?nin sömürülen bir topluma dönüşmesine neden olacak bir emme basma mekanizması olarak çalışmaktadır.

    Bu kent her zaman bir çekim merkezi olacaktır. Fakat ülkeyi ekonomik olarak çökertmesine olanak vermemek gerekir. Günümüzde o sınıra ulaştık.

    Dünyanın dengesini bozan pek çok neden var. Fakat temel neden artan nüfustur. Toplumlar arasında bilim, teknoloji ve uygarlık farkları ne olursa olsun, dünya nüfusunun sürekli artması dünyanın önündeki en büyük tehlikedir.

    Bunu izleyen bir de küresel iklim değişikliği var. Dünyanın nüfusu 1800?de bir milyardan, 215 yılda sekiz milyara ulaştı. Üretimin yıllık artışı bağlamında dünyanın zengin kapitalist şirketlerinin söylemi ulusal gelirleri artamayan fakir ülkeler için içi boş bir propagandadır. Türkiye?nin kişi başına geliri aşağı düşüyor.

    Bugün 1800?deki dünya nüfusu kadar aç var

    Nüfus artışının göstergesi işsiz ve açların, nüfusu kalabalık ülkelerde, büyük kentlere göçüdür. Bunun sanayinin gelişmesiyle ilgili olduğu bir yalandır. 19. Yüzyılda doğruydu. İşsiz ve topraksız Halkın Hindistan?da, Güney Amerika?da, Afrika?da büyük kentlere üşüşmesi açlıktan, sanayileşmeden değil. Çin?de de büyük kent sayısının çok oluşu sanayileşme ile birlikte, ülkenin olağanüstü nüfus yoğunluğundan.

    Fakat Türkiye?de kente göç sanayileşme geliştiği için değil, yapılaşma (inşaat) üretimin en büyük parçası olduğu ve ülke yeteri kadar sanayileşmediği için oldu. ?Her şeyi yapan inşaat işçisi? hala ekmeğini malzeme taşıyarak yapıyor. 1980?den sonra kent nüfusu %70?i geçti. Köyler boşaldı. Tarlalar toprak oldu. Geleneksel Türk tarımı çöktü.

    Dünyada nüfusu 20 milyona ulaşmış bir kentin sağlıklı yaşamını gerçekleştirebilen bir planlama yöntemi henüz keşfedilmedi. Batının en kalabalık kentleri olan Londra, New York, Paris?in nüfusları bugün İstanbul?dan az. İstanbul?un nüfusu 1950?deki bir milyonun 17-20 katı. İşgal ettiği alan 500.000 nüfuslu İmparatorluk başkentinin 250 katından fazla.

    Megalopolis: fakir üste hastalığı

    Megalopolis hastalığı sınırsız kapitalizmle nüfus artışının karıştığı, çaresiz bir ?hipertrofi? olarak çok vurgulanan fakat çare bulunamayan bir fakir ülke hastalığıdır. Ülke ekonomisinde yarattığı dengesizlik yanında, toplumun en zengin katlarıyla en fakir katlarını yan yana getirdiği için toplumsal ayrışmanın da mekanıdır. Yaşam olanakları birbirlerinin zıddı olan insanlar birlikte yaşamasalar bile birbirleriyle dirsek teması içindedirler.

    Bu, fakir sınıfları iki türlü bilinçlendiriyor: Kentsel çevre, ulaşamadıkları zenginliğin görüntüsüdür. Öte yandan yaşadıkları çağın olanaklarını, yüzeysel olsa da, onlara gösteriyor ve öğretiyor. Bu öğrenme tüketme eğilimini arttırıyor ve kapitalizmin işine geliyor.

    Fakat sınıfsal ayrışımın altını çizerek zengin sınıfları bu çelişkileri saklamak için bir sürü yalan icat etmeğe zorluyor. Bu durum onların statülerini korumalarına yardım belki yardım ediyor, fakat giderek toplumun ahlak dokusunu bozuyor.

    Ahlaksız ve dengesiz toplum

    Toplumsal hipertrofinin sonucu, ahlaksız ve dengesiz toplumdur. Bu dünyanın her yanında aynıdır. Dünyanın büyük kentleri toplumları kanatan yaralardır. Kuşkusuz Lagash ya da Karaçi ile Paris aynı değil.

    Paris her zaman büyük olan ve örgütlenmesi yüzyılları bulan bir dünya kenti. Diğerleri, kendi çıkardıkları toz duman arasında boğulan aglomeralar. Çünkü kaşla göz arasında büyüyüverdiler. İstanbul da bu sonunculardandır. Kentin sadece 2000 hektarı 550.000 hektar içinde (yani 225?de biri) tarihi bazı kalıntılar içeriyor. Bir de her gün bozulan eşsiz bir doğal yapısı var.

    Bu dev kentlerde Batılı gelişmiş kentlerden herhangi bir yöntem ithal edilemez. Bu, maymuna inci kolye takmağa benzer. Kaldı ki bu büyük aglomeralar fiziksel planlama ile düzenlenecek yerleşmeler değildir. Zaten bu büyüklükte planlamanın birkaç yıl içinde gerçekleşmesi de ekonomik olarak olanaksızdır. İstanbul?da yapılan tıkanan bir dev su şebekesinin ara sıra birkaç borusunu temizlemek ya da değiştirmek gibidir.

    Bazen yüz kilometrede birkaç yüz metrelik çiçekli pasajlar olur. Bu, çölde saksıda çiçek anlamına gelir. Yine de İstanbul?da yapılan akıl almaz çirkinlikler yanında çiçek bir ferahlama oluyor. Fakat bunu çiçekleri düz duvarlara yerleştirme yöntemi ile uygulamak evlere şenlik bir uygulamadır. Kargaşanın büyüklüğüne işaret eder.

    İstanbul planlanabilir mi?

    Bu kentler, bir yandan sınırsız bir spekülasyonun doymak bilmez iştihasına sunulmuşken planlanamaz. Tek çare halkın planlı olarak yurt yüzeyine yeni yaratılacak sanayi merkezlerine, zaman içinde yerleştirilmesi ve ülkenin ekonomik dengesizliğinin önüne geçilmesidir. Spekülasyonu engelleyemesek de, kontrol edilebilir büyüklükte yerleşmelere transfer ülke ekonomisinin giderek çökmesine engel olabilir.

    Büyük kent, insanoğlunun bütün tarihinde kendi yaratıp kontrol edemediği en büyük deformasyondur. İnsanoğlunun yaşamını karartan bütün kötü insan davranışlarını, pek çoğunu suç diye tanımladığımız kişisel ve grupsal etkinliklerin en kolay oluştuğu ortamdır.

    Uygarlık adına yaratılan bütün olgu ve araçlar büyük kentlerin bütün bu kötülükleri üretmesine engel olamaz. Bu iyi-kötü çekişmesinin kentin ortalama fizyonomisindeki verileri o toplumun uygarlık düzeyini açıklar. Her türlü suç, cinayet, hırsızlık, arsa ve yapı spekülasyonu, kuralsız davranışlar, eğitim, ulaşım, sanat etkinlikleri, müzeler, planlama, kent estetiği, yol, kaldırım, kentsel işlevler yeşil alan, konut, adalet, güven, sağlık, temizlik ve daha pek çok alan kent için bir yaşamsal kalite standardı tanımlarlar.

    Bu standart genelde küçük kentlerde yüksek, büyük kentlerde düşüktür. Berlin ya da Amsterdam?da Karaçi, Kahire ya da İstanbul?la karşılaştırılmayacak kadar yüksektir. İstanbul gibi yarım yüzyılda kontrolsüz bir büyüme gösteren kentlerde örneğin Sao Paolo ya da Lagash?da çağdaş yaşamın en büyük kargaşa ve dramları yaşanır.

    Yaşam kırılgandır. İnsanların geleceğe güvenleri azdır. Onun için megalopolisler uygarlığın ortadan kaldırmağa çalıştığı bütün kötülükleri içerirler. Büyüklükleri oranında suç yuvalarıdır.

    İstanbul?u hiçbir planlama boyutu, estetik ve insan davranışı ile Viyana, Berlin, Stockholm ile karşılaştırmak olası değildir.

    Çok kez vurguladığım gibi, 80 milyon nüfuslu Almanya?nın en büyük kenti ve başkenti Berlin?in nüfusu 4 milyondan azdır.

    Anadolu?ya yeniden yerleşmemiz gerek!”

    #3694
    Kentsel Tasarımcılar 3Dilara Uysal
    Katılımcı

    Eylül hanım, müthiş bir yazı gerçekten. Paylaşımınız için teşekkürler. İnsanı düşündürüyor. Fakir üçüncü dünya ülkelerinin çoğunun megalopolisleri varken, sosyo-ekonomik açıdan refah içinde olan ülkelerin hiç birisinin megakentinin olmaması bir anda çok garibime gitti. Biz mega şehirlerde yaşamayı gelişmişlik sanıyoruz, saf gibi. Sonra Stockholm, Kopenhag, Cenevre gibi şehirleri düşündüm. Bu şehirlerde medeni şekilde yaşayan insanlar bizim bu saflığımıza gülüyorlardır. Yazık oldu İstanbul’a ve bizlere. Keşke bir geri dönüşü olsa.

Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmalısınız.

REKLAM ALANI

Reklam Vermek?

mart, 2024

25nis(nis 25)00:0027(nis 27)00:00Mimari Tasarım Araştırmaları Ulusal Sempozyumu IV

23haz(haz 23)00:0031mar(mar 31)00:00Türkiye’de Bizans Çalışmalarının Serüveni

24agu(agu 24)00:0028tem(tem 28)00:00İki Güneş Altında

20eyl(eyl 20)00:0026may(may 26)00:00İstanbul’un 500 Yılı Meşher’de

13eki(eki 13)00:0010mar(mar 10)00:00Bir İdealin Peşinde: Atatürk ve Alaca Höyük Sergisi

19eki(eki 19)00:0007nis(nis 7)00:00Kendi Gölgesinde

26eki(eki 26)00:0024mar(mar 24)00:00Tam Yerinden: İstanbul’a Panoramik Bakışın Tarihi Sergisi

26eki(eki 26)00:0024mar(mar 24)00:00Pera Müzesi’nde Yeni Sergiler

28eki(eki 28)00:0010tem(tem 10)00:00"YÜZ YIL: Hem Evvel Hem Ahir"

01kas00:0003mar(mar 3)00:00Cumhuriyetin Yüzü

07kas(kas 7)00:0014nis(nis 14)00:00Üç İç Denizin Ülkesi

03ara(ara 3)00:0005nis(nis 5)00:00“Çocuklar İçin Erişilebilir Gelecek” EDİÇO Tasarım Yarışması

X
X